9 Mart 2019 Cumartesi

Hissiz Adamın Günlüğü


Her hikayenin bir başlangıcı ve birde sonu vardır ama benim hikayemin ne bir başlangıcı var ne de bir sonu var. Dünyanın en duyarlı en içten bir insanının nasıl kalbi katı hissiz bir adam oluşunun hikayesi bu. En büyük değeri sevgi olan adamın sevgiden bi haber oluşunun hikâyesi. Varlıkla yokluk gibi bir mesafe kalbimin kat ettiği yol, tüm güzel duygulardan zerre lezzet alamazcasına tamamen uzak oluşun hikayesi .  Dünya tüm ışıkları karanlığa boğan kirli bir makine, daha doğarken, masum tertemiz olan kalbi zift gibi kapkara kirle doldurmaya başlayan ve zamanla kalbi kapkara kesen bir karmaşadan ibaret. Karanlığa bürünen hikayenin karalık kahramanı küçük yüreğim ve bedenim. Yürüdüğüm yollar da ardımda hiç iz bırakmadan sevgisizliğe yürüdüm. Vardığımda başta kendim olmak üzere çok şey kaybetmiştim. Şimdi ne yaparsam yapayım asla bulamıyorum ne kendimi ne de sevgiye dair küçücük bir umudu. Tüm hislerim bir yalandan ibaret artık, kendime söylediğim ve hayata uyguladığım dev saklı yalanlarım.
Gençliğimde öldü kalbim ve yerine bir taş koydum. Öldürenlere inat mı yaşıyordum yoksa kendi kendimi  öldürmüşüm de sucu başkasına mı atıyordum hiç bilmiyorum.

15 Şubat 2019 Cuma

Çiçek ve İnsan


Telaffuz edemediğim ne varsa ya yorgunluğumdan ya kırgınlığımdan. Bir bir eksilirken takvimden yapraklar, her gün biraz daha acılaşıyor yüzümdeki gülümseme. Bir bukle yalnızlık var buruk yüreğimde. Her sabah suladığım çiçeklerim bile soluyor artık, ne güneş ışığı fayda ediyor ne can suyu. Hiç çiçek toprağa küsebilir mi? Küsüyor işte, toprağa da küsüyor güneşe de. Dalı kırıldı mı küsüyor her şeye.
(Aslında her insan bir çiçekti, ya toprağa kırıldık ya güneşe.)

9 Şubat 2019 Cumartesi

Köprü



Bir köprüden geçiyorum, yaşanmışlıklardan, yarım kalıp da yaşanılmayanlara doğru.
Ne kadar düşlenen hayal varsa yürüyorum hepsine,
Sonu nereye çıkacak bu köprünün bilmiyorum.
Belki yıkıntılara tutsak bir şehre (?) ama olsun kalamam artık burada.
Sonunu hiç hesap etmiyorum artık. Belki de ilk defa bir şeyin sonunu hesap etmeden hareket ediyorum.
Bu kez tam bir teslimiyetle yürüyorum, teslimiyetim Allaha, yolum aşka.
Aldırmıyorum sonucuna çünkü ben aşkın sonucunu değil yolunu sevdim, bu yolda yürümeyi sevdim.
Özlemeyi, beklemeyi, belki de kavuşamamayı sevdim.
Olsun tüm bunlar senin eserin, ben senden kalan her şeyi sevebilirim.

Bendeki Sen



Kalemi elime her aldığımda bırakıyorum içimde duyguya dair ne varsa.  Anlatılacak o kadar çok şey var ki aslında yinede tane tane seçiyorum kelimelerimi. Her ne kadar özenle kurmaya çalışsam da cümlelerimi yine de tam anlatamıyorum hislerimi.
Eline bir kâğıt bir de kalem verseler ve senden gökteki yıldızları çizmeni isteseler yaptığın şey sadece o kâğıda noktamsı objeler koymaktan başka bir şey olmaz. Çünkü buradan görebildiğin sadece o kadardır. Koskoca gökyüzünü noktalarla anlatmak ne kadar aptalcaysa, insanın da bazen içindekileri anlatmaya çalışması o kadar aptalcadır.
Bugüne kadar anlatmaya çalıştıklarım, yazdıklarım ve bundan sonra anlatmaya çalışacağım ne varsa hepsi sadece bir noktadan başka bir şey değil. Oysa içimdeki gökyüzü o kadar sonsuz ki. Taa derinlerinde ne yıldızlar ne gezegenler ne dünyalar saklı ama gel gelelim bunu anlatmak ne kâğıt kalemle ne de dudaktan dökülen cümlelerle mümkün. Hem anlatabileceğimin en iyisini anlatmış olsam bile, insanların görebilecekleri tıpkı yıldızlar gibi sadece noktadan ibaret olacaktır, çünkü yeryüzünden gökyüzüne bakmaktan farksızdır insanların sana bakması, seni anlamaya çalışması. İşte kendini anlatmaya çalışmakta tıpkı bunun gibi. Yani demem o ki benim içimdeki beni de benim içimdeki senide bir ben bilirim, birde her şeyi bilen Rabbin. Gerisi ne bende ki beni bilir ne de yüreğimdeki seni.
Zaten seni anlatmak mümkün değil ki. Buna ne can yeter ne de ömür.

3 Şubat 2019 Pazar

Her Yol Sana Çıksa


Keşke hayatta her yol sana çıksa.
..ve ben her sabah erkenden kalkıp sana yürüsem.
Bıkmadan, üşenmeden, her gün, defalarca sana koşsam, sana gelsem.

2 Şubat 2019 Cumartesi

Bir ses yükseliyor Kudüs'ten



Ağlıyor bir çocuk Mescidi Aksa’da,
Yüzü gözü toz toprak hıçkıra hıçkıra
Ne oyuncak isteyen bir çocuğun ağlaması bu
Ne de parkta koşarken düşen bir çocuğun gözyaşları
Bu bombalar arasında kalmış, enkaz içinde annesini arayan bir çocuğun feryadı
Bu Mescidi Aksanın gözyaşları,
Hesap günü içinde boğulacağımız gözyaşları!


Avazı çıktığı kadar haykırıyor bir çocuk
Vallahi Zafer İslamın diye
Biliyor çünkü zafer İslamın olacak
Peki ya ne zaman? Ne zaman bu ümmet ayağa kalkacak?
Bir kalksa ayağa, böcekler gibi kaçışacak dünya.
Ağaçlar bile dile gelmek için bekliyor bizi
Gösterecek ardında saklanan Yahudiyi
Yükselecek yeniden Rahmanın dini
Ama bir uyansa, bir uyansa Muhammedi nebinin askerleri


Bir ses yükseliyor Kudüs sokaklarında
Bak nede güzel kulaklarını tıkamış dünya
Hiçbiri aldırmıyor olup bitene,
Varsın onlar aldırmasın, peki ya ümmet? Ümmeti Muhammed nerede?
Davasını şaşırmış, kapamış gözlerini uyuyor öylece,
Oysa bir baksa görecek kâfirin eli bacımın örtüsünün üzerinde


Sahi Kahrolsun mu İsrail?
Oturduğumuz yerden ebabilleri bekleyerek mi kahredeceğiz onları?
Yoksa bizler mi ebabil olup yağdıracağız balçıktan pişirilmiş taşları?
Acaba kaç paraya sattık en büyük davamızı, İslamı?
Kaç yıllık dünya mutluluğuna feda ettik ki ahiretimizi?
Oysa Üstadın da dediği gibi, Cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değildi.
Halbuki biz çoktan ayırmıştık “susarak” yerimizi!


Susma ey ümmeti Muhammed, artık susma!
Durma! Artık öylece durma!
Haydi silkelen, kalk ayağa
Bekleme artık, al abdestini yürü Mescidi Aksaya
Bakarsın cennete yetişirsin namaza.


Unutma sen Muhammed’in askerisin
Yeri geldi mi yeri göğü inletirsin!
İçinde ne Hamzalar ne Ömerler yetiştirmişsin,
İslamın karşısında duranı imanınla ezer geçersin!
Çıkar artık kılıcını kınından, çok bile bekledi
Hangi kâfir korkutabilir ki senin iman dolu yüreğini
Hadi gel artık bekletme sevgiliyi,
Bak cennette bekliyor efendin seni.

30 Ocak 2019 Çarşamba

Yaz Yağmuru




Seni aradım hep yağmurlarda, denize uzanan dağların kıyısında.
Nerede bir bulut görsem gittim ardından belki sana rastlarım diye.
Yeri geldi oradan oraya savruldum rüzgarla. Yeri geldi akşamüstü meltemlerini bekledim.
Belki uçsuz bucaksız çöllerde, belki bir çam koruluğunun gölgesinde.
Oysa sen yaz yağmurlarına saklamışsın kendini, gelip geçtin birden.
Daha birbirine değen kirpiklerim ayrılmadan geçip gittin ömrümden.
Sonra ben hep güneşe doğru koştum belki sana rastlarım diye. Sadece bir umuttu benimkisi belki seni bulurum diye.
Ama seni bulsam da bulamasam da ben hep güneşe doğru koşacağım.
Çünkü biliyorum sen oradasın.

29 Ocak 2019 Salı

Sensizliğin Çaresizliği





Seni şiirlerde anlatmak istediğimde neden kelimeler bu kadar acizleşiyor.
Mesela gözlerin gelse aklıma susuyorum, yazamıyorum.
Bırak şiir yazmayı sıradan bir cümle dahi kuramaz oluyorum.
Bilmezdim edebiyatın bu kadar çaresiz kalabileceğini.
Ne şiirler ne şarkılar ne resimler.
Hiçbir şey anlatamıyor seni.
Belki anlatmaya çalışıyorlar ama anlatabildikleri sadece, şu sonsuz evrende küçücük bir nokta kadar bile yer kaplamaz bana göre!
Sahi söyle kime nasıl anlatmalıyım seni?
Dağlara mı haykırmalıyım, sessizliğe mi saklamalıyım?
Yoksa dualarımda secdeye mi fısıldamalıyım?

25 Ocak 2019 Cuma

Geceye Saklanan Gölge





İnsan bazen nasıl başlayacağını bilemiyor cümlelerine.
Bu cümlelerin acizliği midir yoksa insanın içinde kopan fırtınaları tarif edebilecek kelimelerin olmamasından mıdır?
Sessizliğe gömülen feryatları saklıdır insanın içinde.
Düş kırıklıkları birikmiş, yorgun kalbinde.
Hayaller, mutluluklar, hüzünler
Hepsi param parça olmuş ama dökülmez yine de dudaklarından tek bir kelime.
Bazen gözleriyle anlatır insan, bazen de sukutuyla haykırır tüm paramparça olmuş hayallerini.
Belki son bir umut besler o küçük yüreğinde
Belki de vazgeçmiştir her şeyden çaresizce

..ve devam eder yaşamaya kalabalığın içinde, sanki geceye saklanan bir gölge...
···
[Selam olsun geceye saklanan gölgelere ]

Senden Kalan


Eski bir rafta tozlar içinde kalmış bir kitap gibi şimdi yüreğim.
İçinde sana yazılmış cümleler saklı,
Bakma sen tozlar içinde göründüğüne,
zamandan ötürü yıllanmış olmasındandır o.
Bir üflesen uçuşu verir tozlar, ilk günkü gibi taze ve samimi tüm kelimeler.
Bakma yıpranmış görünmesine, yorgunluğundandır o.
Sen gelsen canlanır kozadan çıkmış kelebek misali.
Keşke..
Keşke gelsen de aralasan yüreğimin perdesini.
Göz ucuyla baksan oradan, o bile yeter.
Görürdün orada sana dair gizli saklı ne varsa.
Ama senin kalbin bu kadarını kaldırabilir mi işte onu bilemem.
Bildiğim tek bir şey varsa o da; Senden kalan hiçbir şey eskimedi, öylece duruyor yüreğimin en derinlerinde.

Yarım Kalan



Öyle alınca eline kalemi dökülmez kelimeler, hissetmek gerek
Ha deyince vurulmaz insan bir çift göze, bakınca kaybolmak gerek
Bir defa sulamakla çınar olur mu hiç fidan?
Alelacele sevilmez bir kalp, yaşatmaya iki ömür gerek
Bazı sevgiler ağırdır tek başına kaldıramaz dünya
O yükü ahirete de sırtlamak gerek
...
(Belki de yarım kalan aşkların anısınadır en güzel çiçeklerin mezarlarda yetişmesi)

Geriye Kalan




Bir şarkı mırıldanır dudaklarım

Hayata dair son bir kıpırtı

Son bir sessizlik sarar bedenimi

Edebi düşlerin sonsuz yolculuğunda

..ve damla damla süzülür gözlerimden yanaklarıma doğru geriye kalan ne varsa...

...

Belki bir çiçek açar mezarım da

Yaşayamadığım ne kadar güzel şey varsa yaşatır yaprakların da

Belki toprağıma aşık olur yağmur damlaları

Belki de yeniden hayat bulur orada, geriye kalan ne varsa...

Bataklık ve Papatya

(Bataklıkta papatya yetişmezdi, oysa biz hep yanlış yerde aradık hem papatyayı hem aşkı.) . . . . . . . .

Hiç bitmeyecek bir kitap bu. Tüm yalanlardan uzak, kalbimin kıyısında köşesinde kalmış son saf ve temiz duyguların feryadı. Dudağımdan dökülen kelimeler sanki kafesten bırakılan bir kuş misali kanat çırpıyor gökyüzüne. Zamanın esaretinden kurtul muşçasına, hiç bu kadar içten olmamışlardı. Hiç bu kadar cesur olmamışlardı. Ruhsuzluğun yorgunluğuydu bu hayattan bize kalan. Tüm güzel şeylerimizi bizden alıyor olmasına rağmen paraladık kendimizi onun için. Bize zarar verdiğini bile bile ondan yana olduk hep. Sadece bedenlerimizden bir şeyler götürmedi hayat, ruhumuzdan da çok şey götürdü. Saf ve temiz kalan ne varsa aldı götürdü bizden. İyi olan her şeyi unutturdu bize, sadece sahte duygular kaldı geriye. Tıpkı kendi gibi yalan olan her şey. İşte ben bu yüzden yorgunum aşka. Hiç bitmeyen yarım kalan hikayelerden sıkıldım çünkü. Hepsi birbirinin tekrarı gibi, oyun aynı sadece kahramanlar farklıydı hep. Bu hep böyle oldu. Biz yanlış yerde aradık aşkı. Biz bataklıkta aradık papatyayı. Oysa bataklıkta papatya yetişmez üstadım. İşte tamda bunun gibi, aşk da bu dünyada aranmaz üstadım. Hele ki bedenlerde hiç aranmaz.

Zaman





(Bir toz bulutu gibiydi zaman, savrulup gidiyordu koca bir boşlukta ve içinde anılar yüklü insan parçalarıyla.)
...
Zamanın ellerine bırakıyorum kendimi.
Ne geçmişi düşünüyorum ne geleceği, ne de şimdiyi.
Sadece yaşıyorum, hiçbir şey yapmadan ölümü bekleyen bir hasta gibi yaşıyorum.
Gömüyorum içime pişmanlıkları, mutlulukları, iyi kötü tüm duyguları.
Sadece yaşıyorum, ...öylece kendimce yaşıyorum yorgun ve buruk.
Artık hiç koşmuyorum, hiç acelem yok artık.
Bazen şarkılara gömüyorum haykırışlarımı, bazen de karanlığa, belki birkaç damla gözyaşının içine.
Ama kimse görmüyor saçmalanan cümlelerin ardını, kimse duymuyor sessizliğin içindeki hıçkırıkları, kimse bilmiyor kalbin de insanın da sadece etten kemikten ibaret olmadığını.
En önemlisi de kimse anlamıyor anlatılması güç duyguları.

...ve devam ediyorum yaşamaya tıpkı sizler gibi.

Hoşça Kal



Dile gelmez düşler, umarsızca devam eder hayat, belki bir kavak ağacının gölgesinde papatya kokusuna hasret tarlalar. Derme çatma bir yalnızlık, sıvaları dökülmüş mutluluğun. Birkaç parça hüzün, topladım eşyalarımı. Bilmediğim şehirlerde bilmediğim hayatlara, avucumda bir kağıt parçası üç beş satır hatıra. Sonunda bir "hoşça kal" sonrası yok düşlerin..

Yağmur da saklanan her damla gözyaşı, güneşle açan gülücüklere düşman şimdi. Bir bedende iki can olur mu deme oluyor çünkü. Yeri geliyor koca bir aşk tek bir kalpte yaşanıyor. Ama kaldıramaz onca yükü, ya alıp gidecek pılını pırtını ne kadar yaşanmış anı varsa hepsinde uzağa, ya da kalacak can çekişecek bir köşe başında. Sele serpe uzanmış şimdi tüm anılar yol boyunca, belki bir bankta belki bir sokak lambasının altında. İki dudağın arasına sıkışmış iki kelime "hoşça kal" sonrası yağmurlu bir kaldırım taşı...


(En zoru da iki seçenek arasında sıkışıp kalmaktır ama ne olursa olsun sonuç hep aynıdır. Ne gitmekle biter ne kalıp da ölmekle. Ne de hoşça kalabilir insan.)

DEFNE YAPRAĞİNIN FAYFALARI

DEFNE YAPRAĞİNIN FAYFALARI Defne Yaprağı – Laurus Nobilis Kullanıldığı Yerler Dahilen: Defne yapraklarından yapılan çay halsizlik ve yorgunl...